Aysha Rouge, Madrid’in dar sokaklarından kopup gelen genç ve aç bir folloş kız olarak kameranın karşısına geçtiğinde, daha ilk saniyeden canavarca bir açlığın içine çekiliyordu. Yüzündeki o yaramaz gülüş, sakso çekmeye başlamasıyla iyice belirginleşti; dudakları yarakta kayıyor, dilini amcığın etrafına geveleyerek nefesi kesiyordu. Yarı çıplak vücudu, dar tişörtüyle bile belli olan kalçalarının altından sarkıyordu; oradaki her kıvrım amına dayanan o kalın kökü bekliyordu.
Kameraya dönüp gözleriyle meydan okuyordu, “Al bakalım seni havalara uçurayım,” dercesine… O an içindeki şehvet alevlendi. Aysha’yı yatağa yatırdılar. Kalçasını kaldırdı, amcığını ortaya çıkardı; adam elini uzatıp vakitsizce bastırınca kaskatı olan kök direkt içine doldu. İnletme başladı sertçe; her itişinde amcığı yayılıp dileniyor, ısırıklar boynunda yankılanıyordu. Sesler yükseldi, yan odalardan gelen ritmik nakaratta onun ahları birleşti.
Aysha’nın elleri yatağın kenarını sımsıkı kavradı, göğüsleri kabardı inlediği anda. Her hareketiyle kalça kemiğine dayanan o kalınlık saplandı derinlere doğru; arada durmadan mırıldandığı “Daha hızlı” çağrısı ortamı geriyor, sikişin dozunu yükseltiyordu. Adam da boş durmadı; elini beline sardıktan sonra alttan güçlü bir şekilde dayadı onu, bırakmadı lüle-lüle olmasın diye.
Bir süre sonra tempo iyice hızlandı. Aysha’nın yüzü kıpkızıl oldu; ter damlaları alnından süzülüyor, nefesi kesiliyor ancak teslim olmuştu. O an gelmişti: Son hamlelerle adam yavaşça girip çıkıyor, üstüne çökerken içinden patlamaya hazır bomba gibi heyecan yükseliyordu. Ve nihayet sessizliğin içinde hırıltılarla birlikte kaskatı kökünden çıkan sıcak sıvıyı ayşa’nın deliklerine boşalttıktan sonra ikisi de soluk soluğa yere yığıldılar.
O an yaşanan yoğunluk ve sınır tanımayan sapkınlık gerçek bir ateşi körükliyordu; kimseye hesap vermeyecek kadar vahşi ve sonsuz bir zevk fırtınasıydı bu…